Cihaner: CHP’de değişim boğuldu, yarış adil değil
Seçimlerin ardından ‘değişim’ çağrılarının giderek arttığı CHP’de kurultay ve tüzük sürecine ilişkin çalışmalar sürüyor. CHP, yaklaşan yerel seçimlerin gölgesinde büyük kongreye hazırlanırken, partinin itiraz ve taleplerinin ne kadar etkili olacağı merak ediliyor.
Kılıçdaroğlu’nun TBMM küme toplantısında ‘değişimin önünü sonuna kadar açacağım’ açıklaması, “Gemiyi güvenli bir limana götürmek yine kaptanın görevidir” ifadelerine dikkat çekti. . Kılıçdaroğlu’nun “tamam” mı yoksa “devam” mı diyeceği bilinmiyor.
Parti içinden farklı çıkışlar olurken, kimisi açık, kimisi üstü örtülü olarak ‘değişim çağrılarını’ tekrarlıyor. CHP Grup Başkanı Özgür Özel, Genel Başkan seçiminin de yapılacağı kongreyle ilgili “Sorumluluk almaktan geri durmayacağım, fedakarlıktan kaçınmayacağım” açıklamasıyla dikkat çekti.
Öte yandan yaptığı değişiklikle dikkat çeken bir diğer isim de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. İmamoğlu, partisi için ‘değişim’ talebini hep dile getiriyor.
CHP’deki değişimin seslerini avukat ve eski CHP Milletvekili İlhan Cihaner ile konuştuk. Cihaner, CHP’nin sarsıcı bir siyasi duruş geliştiremediğini belirterek, CHP’de değişimin çok zor olacağını düşünüyor.
‘BOYUTTA ÖLÜM’
14 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde etti. 28 Mayıs’ta Kemal Kılıçdaroğlu, CHP dışında 6 partiden destek almasına rağmen istediği sonucu alamadı ve Tayyip Erdoğan bir kez daha Cumhurbaşkanı seçildi. Sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bunu Millet İttifakı partilerinin ve CHP’nin çok net bir biçimde açık bir yenilgisi olarak görüyorum. Bir şut büyüklüğünde bir şut. Neden “rezalet” diyorum? Çünkü bu iki ayaklı bir seçimdi. En azından mecliste mutlak çoğunluğun üzerine çıkılması gibi bir amaç vardı ki bu da sağlanamadı. CHP’nin meclisteki temsili bir önceki döneme göre daha azdı. Millet İttifakı’ndan diğer partilerin mecliste gündemde birlikte hareket edemeyeceklerine dair çok güçlü işaretler alıyoruz. İkincisi, yine kaybedilen cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Bu kolay bir yenilgi gibi görünebilir ama seçimden önce inanılmaz bir biçimde “Bu seçim tüm seçmenlerin gözünde son seçimdir, bu bir ölüm kalım meselesidir” şeklinde gündeme getirildi. Propaganda böyle yapıldı. Diğer seçimlere kıyasla, önündeki tavır nedeniyle daha fazla yılgınlığa ve umutsuzluğa yol açtı. Bu yüzden bunu bir yenilgi olarak görüyorum.
Hemen ardından gelecek yerel seçimlerde CHP’ye seçimi kazandıran dinamiklerin burada çözüldüğünü görüyoruz. Bunu bir yenilgi olarak haklı çıkarmamın bir diğer nedeni de CHP’nin izlediği politikalardır. Milliyetçi sağın daha geniş bir alanda temsil yetkisine sahip olması nedeniyle, ideolojik olarak ona yönelik bir algı yaratılmış, seçimleri kazanmanın tek yolu fikri olarak tek ve gerçek sağmış gibi algılanmıştır. Ve biraz düzeldi. Özellikle ikinci cinste Özdağ ile imzalanan protokol bunun göstergesi. Hepsini bir araya getirdiğimde, bunu bir seçim kaybı olarak göremiyorum. Bunu bir yenilgi olarak görüyorum.
‘CHP’NİN GELENEKSEL DEĞERLERİ, İDEOLOJİK TUTUMLARI TERK EDİLMİŞTİR’
Az önce de belirttiğiniz gibi doğru seçmene ulaşmak için özellikle ikinci cinse giderken farklı politikalar geliştiren CHP yine de istediği sonucu alamadı. Sizce CHP’yi başarıya ulaştıracak değişimin formülü nedir? Six Table deneyiminin bir hata olduğunu düşünüyor musunuz? CHP, yıllardır aşamadığı yüzde 25’lik oy oranını nasıl genişletebilir ve farklı toplumsal kesimlere nasıl açılabilir?
“Table of Six başarılı oldu” desem bile bir sonuç var. Bariz. Üstelik o süreçte bu bakış açısına ulaşmak için tırnak içinde söylüyorum, yapılması gereken her şey yapıldı. Yani CHP’nin klasik olarak savunduğu bedeller ve ideolojik duruş terk edildi. Öyle ki CHP’den davacılar için tanımlamalar yapıldı. CHP’de laiklik neredeyse konuşulmaz, tartışılmaz hale geldi. Yani ne yapılacaksa, her şey yapıldı. İdeal Ocaklar’ın eski genel liderleri, Millet İttifakı’na takviye kuvvetler açıkladı. Kanaat önderleri, tarikatlar, cemaatler ve feodal yapılar tartışıldı ve bunların esas alındığı iddia edildi. Bu görüşün başarıya götürmediği çok açık hale geldi. Bunu yaparak tarihsel ve parti programına göre uğrunda çaba göstermeniz gereken yapıların hegemonyasına hizmet ediyorsunuz. Onu farklı bir ideolojik tavırla karşısına alıp seçmeni o ideolojiye sahip çıkmaya ikna etmek yerine, tam tersine o seçmeni var eden değerleri dile getiriyorsunuz ve o seçmeni AKP ve MHP’de tutuyorsunuz.
Başarılı desem bile. Hem süreç yönetimi başarılı değil hem de bu fikrin getirdiği paramatik gereksinimler doğru yönetilemedi. Listeler yanlış yapıldı, masadan kalkıldı, yüz çevrildi… 6 tane başkan yardımcısı olmaz ki yönetim zorluğu çıkarsın. Bu seçmenlere çok karışık sinyaller veriyor. Daha sonra kendilerine iki belediye başkanı verildi. Bu, Türkiye’de yönetimde istikrardan yana olan ve AKP’nin her zaman bir koalisyon öcü yarattığı bir ortamda seçmenlere karışık sinyaller verdi. Bunun da etkili olduğunu düşünüyorum.
“EN BÜYÜK HATA KURUMLARIN FİKİRİNİ ALAMAMAKTIR”
Peki CHP bunu nasıl başarabilir?
Türkiye’de siyaset ve CHP genel olarak siyasetçilerin ortasında bir iş olarak tasavvur ediliyor. GÜZEL Parti Genel Başkanı ile CHP Genel Başkanı anlaşınca bu anlaşmanın seçmene de aynı şekilde yansıyacağı ve oradan bir sinerji çıkacağı varsayımı var. Türkiye’de hemen hemen bütün partilerde bir temsil krizi var. Vatandaşa doğrudan ulaşabilecek mekanizmalar ve siyasi bağlantı tekniklerinin ortaya çıkarılması gerekiyor. Partimiz açısından teşkilat bu seçime gitmek için gayret sarf etmiş ancak doğruyu söyleyiş seti, kavram seti, program ve sahada yapılacak hiçbir şey teşkilatların önüne konmamış, görüşler ortaya konulmuştur. Bu kararlar alınırken kurumların bir kısmı alınmadı. Adaylar belirlenirken, ittifaklar kurulurken… Bunu oradan çıkartıp, milletin umduğu ve seçime götürüldüğü bir Türkiye vizyonu ortaya koyabilselerdi sanırım atılacak en gerçek adım olurdu. Bence bu en büyük hata.
Sosyal demokrasinin krizleri de dikkate alınarak yeni, daha sosyal ve solcu bir siyasetin propagandasını yapmak gerekiyordu. Vatandaşların buna ikna edilmesi gerekiyordu. Ama ne yazık ki kanaat önderleriyle görüşerek, adı olmayan garip siyasi aktörlerle anlaşarak oy alınacağı ve oyların artacağı sanılıyordu. Muhafazakar seçmene ulaşmak için muhafazakar isimler ve partilerden oluşan bir kadroyla bir araya gelmek yeterli görüldü. Meğer bu partiler ve isimler muhafazakar seçmenler tarafından kendi davasına ihanet etmiş kişiler olarak görülüyor. Hiçbir CHP’li, SHP’li Ertuğrul Günay AKP’ye gitti diye gidip AKP’ye oy verdi. Sadullah Ergin, Davutoğlu veya Babacan ittifaka geldi diye AKP’liler Millet İttifakı’na oy vermedi. Bu doğaldır. Orada, Halk İttifakı’nın makul bir şey yaptığını düşünüyorum. MHP’nin kendi listeleriyle girişinin barajı geçemeyeceği söylendi… İlk başta neden böyle olduğu konusunda kafa karışıklığı vardı ama AKP’den kaçan oyların önemli ölçüde MHP’ye aktığını seçim sonuçlarından görüyoruz.
Tüm anketler aynı anda yanıldı…
En büyük sorun buydu. Türkiye’de anket yaklaşımının geçmişteki başarıları ve başarısızlıkları ortadayken, toplumla doğrudan temas halinde olan kurumlarınızı dışarıda bırakıp, sadece anketlere dayalı örgütlenmemiş bir seçim kurgulayıp temasınızı oradan kurduğunuzda ortaya çıkan sonuç bu.
’10 YILDIR OLUŞTURULAN SİYASİ TUTUMUN İFLASIYLA KARŞIYAYIZ’
CHP’de değişim seslerinin yükseldiğini görüyoruz. Yükselen değişim taleplerinin gölgesinde kongreye hazırlanan CHP’de sizce liderlik yarışı nasıl tamamlanacak? Kılıçdaroğlu ‘tamam’ mı yoksa ‘devam’ mı diyecek? Mevcut delege yapısıyla önüne çıkan aday veya adayların şansını nasıl görüyorsunuz?
Çok güçlü. Nasıl millileştirilmiş bir partiye karşı rekabet etmek birçok zorluğu beraberinde getiriyorsa, sorun siyasi partiler içinde de var. Hemen hemen hiçbir partide genel liderler, ileri sürüldüğü gibi (nasıl formüle edilmiş olursa olsun) delege veya üye seçimiyle değişmez. Bir travma yaşanıyor. Baykal’ın gidişi ve Kılıçdaroğlu’nun gelişiyle birlikte bir müdahale daha olur. Ya da partilerde bir şeyler yapmaya çalışanlar, genel başkan olmaya niyet edenler anti-demokratik bir şekilde tasfiye edildiği için bu kez partiler bölünür. GÜZEL Parti’nin MHP’den kopuş süreci düzenlenemeyen kongre ile başladı. O kongre yapılsaydı, muhtemelen cumhurbaşkanlığında demokratik bir değişiklik olacaktı ya da o kongrede yarışıp yenilenler o partide demokratik olarak devam edeceklerdi.
‘DEĞİŞİM DÜŞTÜ’
Partimizde değişiklik olabilir mi? Bu çok fazla sorun. 2 hafta içinde değişim kavramının hızla içinin boşaltıldığı, değişim dinamiklerinin bastırıldığı, aksine ‘değişim’ olduğu bir süreç görüyorum. Değişimin neyi kapsadığını, ideolojik boyutunun ne olduğunu, nasıl bir değişimin tanımlandığını kimse söylemiyor. Daha çok bireylerin değişimi üzerinden tartışılır. İdari kriz olsa, sadece seçim başarısızlığı olsa, değişim ancak istifa ile olur ama böyle bir tablo yok… Çünkü 10 yıldır inşa edilen siyasi tavrın iflası ile karşı karşıyayız. . Doğru seçmene ulaşmak ve doğru seçmenin oy vermesini sağlamak için sağcılaşmaya yüz tutan bir durum.
Öncelikle partinin siyasi çizgisinin değişmesi, en azından tartışılması gerekiyor. Tarif edilen bu süreçler içerisinde bu tartışma yapılmadı. Yine partinin siyasi iktidarları arasında bir takım müzakereler, tartışmalar ve şeffaf olmayan süreçler yaşanıyor. En önemlisi de üyelerin, delegelerin, parti liderlerinin dışlandığı, bir yerden bir yere delege edildiği bir süreçte yaşıyoruz. Meğer CHP’nin yapması gereken bir değişiklikten bahsediyorsak önce üye sınırlarını aşması gerekiyor. Onlara takviye veren ve yıllardır üye olmayan o seçim bölgesi ile görüşüp, o seçimin değişimden ne anlaması gerektiğini formüle etmek gerekiyor. Oradan çıkacak sonucun parti içi hukuk, siyasi tavır ve takımlar açısından bu üç ayağı yenileyecek bir şeye dönüştürülmesi gerekiyor. Görünüşe göre genel lider devam etme niyetinde, bu açıklamalardan anlaşılıyor. Yerel seçim sürecinde bu niyetini gözden geçirmezse bir adayın karşısına çıkması çok zor olabilir. Ben buna ‘boğulmuş değişim’ diyorum. ”Değiş, değiş” ama ikinci cümle hala neredeyse kurulmamış.
‘ÖLÜMÜN SORUMLUSU OLANLAR BİLE DEĞİŞİM SÖYLEMEYE BAŞLADI’
Kılıçdaroğlu, meclis küme toplantısında ‘değişimin önünü sonuna kadar açacağını’ söyledi. Aslında gemiyi güvenli bir limana götürmek yine kaptanın görevidir. Gemiyi güvenli bir limana götüreceğimi herkes bilsin’ dikkat çekti. Peki Kılıçdaroğlu iman limanı olarak neyi işaret ediyor? 2024 Yerel Seçimlerini kendi liderliğinde yönetme kararlılığını mı gösteriyor yoksa yeni bir genel başkanı mı işaret ediyor?
Parti içinde yapılacak yarışlar haksız koşullarda yapılıyor. Partinin büyük şehirler de dahil olmak üzere son il kongreleri, gerçekte seçim olmayan tek adaylı ve merkezi olarak belirlenen seçimlerle yapıldı. Yani merkezden bir aday belirlenmiş, o adayın karşısına çıkacak adaylar bir şekilde caydırılmış ve o adayın belirleyeceği heyete seçilmiştir. Bu şartlar altında oluşan organize bir yapıdan değişimi sağlamak biraz zordur. Bunun değişimin bir parçası olması çok zor. Artık böyle bir modelin tekrar izlenmesi mümkündür. Öncelikle bu değişikliği neden istiyoruz? Vatandaş neden değişimde ısrar ediyor? Sorun ne? Problemdeki sorumluluklar nelerdir? Bir de bu konuda keskin ve sert bir özeleştiri… Bu süreçteki yenilginin nedenlerini özeleştirmezseniz, ‘6’lı değil 16’lı masa kurarım’ diyorsanız, siz öyle diyorsunuz. hem ideolojik hem de pratik siyaset yapma biçimi olarak birebir siyaset yapacaktır. Ve yine o dönemin isimlerini kritik yerlere taşırsanız…
Önce dinamiklerini analiz edeceksiniz, sonra tabandan gelen, tabandan içselleştirilmiş, takım, siyaset, ideolojik tavır ve parti içi hukuku üç ayak üzerinde içeren bir değişimi inşa edeceksiniz. Bu ne el vermekle, ne de ‘gemiyi limana götüreceğim’ tavrıyla olmaz. Ancak mevcut yapının devamı anlamına geliyor, ben bu açıklamayı bu şekilde okudum. Anladığımız şekliyle bir değişikliğin ayarlandığı izlenimini edinemedim. Aksine içi boşaltıldı, içi boşaltıldı, yenilginin sorumluları bile değişim demeye başladı. Partinin izlediği siyasi duruşa dair özeleştiri yoktur.
‘PARTİ KONUŞMAYA KARŞI GELİŞEMEZ’
12 yaşındaki bir çocuk medresede intihar eder. 12 yaşında bir çocuk ve bir medrese… Bu kavramlar CHP’nin tüylerini diken diken etmelidir. Sarsıcı bir siyasi duruş geliştiremiyor. ‘Biz böyle diyemeyiz, nasılsa bize dinsizlikle saldırıyorlar’ diye sesler kesiliyor. Ya da son zamanlarda LGBTİ+ haklarına inanılmaz bir saldırı var. Düşman edinme ve şeytanlaştırma girişimi var. Parti bunlara karşı bir karşı telaffuz geliştirmiyor.
Bir noktada oy alabilmek için adına sessiz kalmayı tercih ediyor. bu kadar mı?
‘Yerel seçim sürecinde AKP bizi suçlayacak’ dedi. Bu tavır, bu siyasi çizgi iyi tanımlanmalı, eleştirilmeli ve özgün bir biçim ortaya konulmalıdır.
‘ÖLÜM İDDİASI DEĞİŞİMİN ESAS AKTÖRÜ OLAMAZ’
Kurultayda genel başkanlık seçimi de yapılacak… Başkanlığı nasıl tanımlarsınız, bu kriterlere uyan bir isim var mı aklınızda? Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel adaylık için yeşil ışık yaktı. Oğuz Kaan Salıcı’nın ismi parti içinde de sıkça anılıyor. Bu isimler hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
Ben size kriterleri söyleyeyim, onun ne düşünüp düşünmediğini siz yorumlayın. Mevcut yenilgiyi ve mevcut politikayı destekleyen ve alkışlayan hiç kimse değişimin baş aktörü olamaz. Bahsettiğim gibi, özeleştiri yapmadan haklı uyarılarda bulunanları şeytanlaştıran ve partinin bedduasına çeviren bir uygulamanın modülü olan kişiler değişimin parçası olamazlar.
Özeleştiri olmasa da… Abdüllatif Şener’in istifasından sonra buna biraz daha yaklaştık ama buna benzer çok rakam var. Şimdi rakamlarda değişiklik diyor. Hayır, şok edici bir dönüşüme ihtiyacım var. 2020 yılında bu iddiamı hayata geçirmeye çalıştım.
‘SİYASET MÜHENDİSLİĞİ YASAKLANDI’
Onu hayata döndürür müsün, tekrar koşmayı düşünür müsün?
Dediğim gibi bu aynı zamanda bir cüretkarlık, bir tartışma işi. Ama bakın şimdi kongre tarihi bile yok. Bu anti-demokratik bir tutumdur. Yerel seçimler öncesi kongre yapmakla, sonrasında kongre yapmak çok farklı koşullarda rekabet etmek demektir. Yeni oluşan delegelerle harika bir kongre toplamak, çok ama çok farklı koşullarda yarışmak demektir.
Bu bile kesin değil. Kesin olan tek şey il ve ilçe kongrelerinin başladığıdır. Ancak kongrenin ne zaman yapılacağı belli değil. Bu noktada partide gelişigüzel bir yerde bulunan kişiler yeniden pazarlık yapmaktadır. Bunların hepsini siyaset mühendisliği olarak görüyorum. Siyaset mühendisliği bu seçimlerde başarısız oldu. Ve ayağa kalkıp değişimin şampiyonu olmamaları yerinde olur.
‘BAZ UMUT GÖRÜRSE SEFERBER OLACAK’
Yerel seçimlere giderken örgütün durumu değer kazanacak. Az önce bahsettiğimiz gibi bu anlamda birçok eleştiriniz oldu. Örneğin önceki yerel seçimlerde önseçim yapılmamıştı. Ayrıca milletvekili listelerinde ön seçim kuralı uygulanmadı. ‘Muhalefet parti içinde demokrasinin olmamasının bedelini ağır ödedi’ de yapıldı. Abdullatif Şener’in CHP’den istifasını ve Kılıçdaroğlu’na oy vermediğini açıklamasını da bu sepete eklesek, bu konudaki görüşünüz ne olur?
CHP politikasını belirleyenlerin değerli bir kısmı CHP’ye çok kırılgan bağlarla bağlanmış durumda. Örneklerini gördük… Bir milletvekili seçilemediğinde istifa etmek şöyle dursun, parti aleyhine dönecek kadar pozisyon değiştirebiliyor. CHP’nin tabanı, bileşenleri çok farklı, tarihsel olarak onu besleyen şeyler çok farklı. Atatürk’ün partisi olmak, soldan kurucu parti olmak, sosyal demokrat gelenek gibi dinamikleri var. Birçok dinamiği vardır. Üssü birçok şeye rağmen umut görürse, tüm bunları çok güçlü bir şekilde unutabilir ve seferber olabilir. Doğal ön seçim, siyasetin bütün sorunlarını çözecek ve başarıyı garanti edecek sihirli bir anahtar değildir. Ancak ön seçim yapılmamaktadır. Zemini hareketlendirmek istiyorsanız zeminin önüne bir şey koymalısınız. Hem sevgi bağını hem de dahil olduğu öznelliği hissettiği tek yer orası olacak. Alıntılarla büyük siyaset yapıyorsunuz ama en azından kime oy verecekleri konusunda fikirlerini sorun.
’81 İL BAŞKANI’NIN AÇIKLAMASINI PASİFİST BULUYORUM’
Bu noktada şunu hatırlatmak isterim. 81 il başkanı açıklama yaptı. Orada, ‘İl başkanları olarak değişimden yana mıyız? Kesinlikle. Değişim konusunda, ‘Kuruluş bu konuda ne düşünüyor?’ Soran olmasa da…’ diye bir tabir var. Bahsettiğiniz eleştiri tam olarak burada.
Açıklamayı biraz pasifist buldum. CHP’de il başkanlarının yapamayacağı şey yoktur. İl başkanları o cüret ve örgütlülük gösterip anlaşabilirlerse, kendilerinden hiçbir şey istemeyen yapıdan hesap soracaklardır. İl başkanlarına bir şey sorulmuyor ne demek? Yıllardır sorulmuyor ama yine o yöneticiler tarafından takip ediliyor. Üstelik şimdi gelip değişikliği yapacaklarını söylüyorsunuz (tek kişiyi kastetmiyorum). İmkansız. Olamayacağı çok açık.
‘GÜCÜN DOĞASININ GERÇEKÇİ BİR ANALİZİ YAPILMALI’
Gücün doğasını da anladıklarını sanmıyorum. Burada milletvekili veya belediye tartışması yok. Onunla birlikte Türkiye’nin geleceği, dış politikası, ekonomi politikası, Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve dünyadaki rolü… Bunların hepsi tartışılıyor. Bu sadece ‘haydi halledelim’ değil. Gücün doğasının daha gerçekçi bir analizine ihtiyaç vardır. İl başkanlarının açıklaması sitemde var ama baktığınız zaman o açıklamayı yazan birçok arkadaşımız oraya tek adayla kongrelerle geldi. O yüzden partideki yarış asimetrik bir şekilde ilerliyor diyorum. Her şeye rağmen en azından il başkanlarının aktörü olma sürecine dönüşeceğini umuyorum. Ancak açıklamanın bu tür bir işaretten çok mevcut statükonun devamına dair güçlü işaretler içerdiğini düşünüyorum.
“HERKESİN GELECEĞİNDE BİR SÜRECİN İÇİNDE YAŞIYORUZ VE BAZI İNSANLAR İKİ DUDAK ARASINA SIKIŞMIŞTIR”
Yine de iddialı bir değişiklikten yanasınız.
Şüphesiz. Sadece genel başkanlar kongresi değil, il ilçe kongresi süreçlerini de kastediyorum. Kongre de verimsiz hale gelir. CHP kongresinde ülkenin sorunları ve hatta ittifak bağlantıları orada tartışılmalı ve karara bağlanmalıdır. Bırak onu, Başbakan’da bile bu karar alınmıyor ve yetkisini hep devrediyor. O sırada temsil bağlantısı da kopuyor. Herkesin geleceği olan belli kişilerin iki dudağının arasına sıkıştığı bir süreçte yaşıyoruz. Bunun çözülmesi gerekiyor. Değişimin parti içi hukuku ve demokrasiyi sağlayacak bir ayağı da olmalıdır. Bakın şu anda parti içi yasa, hiç kimsenin tekrar tekrar merkeze aday gösterilemeyeceğini şart koşuyor. Bu karar çok net ama bu kuralın uygulanmadığını görüyorsunuz. O zaman, tüzük değişikliğinin uygulanmasını sağlamak için bir garanti sistemi ortaya konmalıdır. Diyelim ki dünyanın en demokratik tüzüğünü yaptık. Arka arkaya iki periyodun merkez için aday gösterilemeyeceğini söylüyor ama gösteriliyor. Demokrasinin gösterilenlerde ve göstericilerde değişimin öncüsü olduğu tezi ortaya çıktığında ise büyük soru işaretleri doğurmaktadır.